DHA'nın haberine göre Prof. Dr. Kurç, "Damar sertliği yani ateroskleroz, atar damarların iç tabakalarında kolesterol, kalsiyum, bağ dokusu hücreleri ve iltihabi hücrelerin birleşmesi sonucunda oluşturmuş oldukları plaklar ile karakterize patolojik bir olay olarak ifade edilmektedir. Bu plaklar, arteri fiziksel olarak daraltarak veya anormal arter akımı ve fonksiyonuna neden olarak kalp kasına kan akışını azaltabilir. Azalan koroner damar kan akımı, kalp adalesine sunulan oksijen ve yaşamsal besinlerin yetersiz kalmasına neden olur. Kalp kasının belli bir bölgesine giden kan akımının tamamen kesilmesi veya kalp kasının enerji ve yaşamsal ihtiyaçlarının yeterince karşılanamaması ve bu durumun da uzun sürmesi kalp krizine yol açabilir. Bu nedenle koroner damar hastalığından kaynaklanabilen göğüs ağrıları hafife alınmamalıdır" dedi.
"Kanın dolaştığı damar lümenini döşeyen ve kan ile temas eden endotel tabakası aslında vücudun en önemli endokrin organıdır" diyen Prof. Dr. Kurç, şunları kaydetti: "Değişen fizyolojik ve patolojik durumlara göre damar gerilimini ayarlayarak beslediği dokulara sunduğu kan akışını dengede tutmaya çalışır. Ayrıca endotel tabakası tek katlı yassı epitelden oluşan çok ince bir tabaka olmasına rağmen yaptığı çok sayıda küçük hormon salgıları ile yaşam için çok önemli fonksiyonların düzenlenmesini sağlar. Çok sayıda risk faktörü ve yaşlanmayla ortaya çıkan bu endotel bütünlüğün bozulması ve endotel altına okside olmuş kötü huylu LDL kolesterolün geçişi aslında damar sertliği sonucu oluşan kalp damar, beyin damar ve periferik damar hastalıklarının ortaya çıkışının ana nedenidir. Damar bozulmasının kalp damarlarında olması kalp krizine, beyin damarlarında olması serebrovasküler olaylara (strok veya beyin felci), bacak atardamarlarında ağrı olması yürürken baldır ağrılarına ve bağırsak damarlarında olması yemek sonrası dayanılmaz karın ağrılarına neden olur."
Prof. Dr. Kurç, damarlardaki bozulmaların değişik organlarda çeşitli hastalıkların ortaya çıkmasına neden olacağının altını çizerek, "Ancak erken dönemde alınacak koruyucu önlemlerle bu hastalıkların oluşmasını veya ilerlemesini yavaşlatmak mümkün olabilmektedir. Hastanın damar sertliğine neden olan yaş, cinsiyet, genetik nedenler ve diğer risk faktörleri tek tek belirlenerek düzeltilebilir. Bu risk faktörleri tedavi edilirken bazı yüksek risk durumuna sahip hasta grupları dışında hemen ilaç tedavileri başlanmamaktadır. Hastanın öncelikle çeşitli yaşam tarzı değişiklikleri yapması gerekir. Risk faktörleri değiştirilemeyen ve değiştirilebilenler olarak ikiye ayrılır" diye konuştu.
Prof. Dr. Kurç, değiştirilemeyen risk faktörleri ile ilgili şu bilgileri verdi: Birinci derecede akrabalardaki koroner arter hastalığı hikayesi hastada risk faktörü oluşturur. 65 yaş üstündeki hastalarda kalp damar sıklığı belirgin şekilde artar. Koroner arter hastalığı riski erkeklerde kadınlara göre çok erken yaşlarda başlarken, kadınlarda menopoz sonrası sıklığı artarak erkeklerle aynı düzeye gelir."
Değiştirilebilen faktörlere ilişkin olarak Prof. Dr. Kurç, şu etmenleri saydı: "Sigara içiyor olmak, hipertansiyon (Kan basıncı yüksekliği), iyi kolesterolün (HDL kolesterol) 40mg/dl den düşük olması, total kolesterolün 200mg/dl den fazla olması (Kötü kolesterol olan LDL kolesterolün 130mg/dl den fazla olması), şeker hastalığı, hareketsiz bir yaşam tarzı, stres, depresyon, obezite."
Prof. Dr. Kurç açıklamasının devamında, "Koroner kalp hastalığı geliştiği zaman devamlı ilerlemeye ve problem çıkarmaya eğilimlidir. Bu sebeple bu risk faktörleriyle mücadele, hastalığın ortaya çıkışının önlenmesi, hastalık gelişenlerde ise hastalığın ilerleme hızının yavaşlatılması hatta durdurulmasını sağladığından dolayı önemlidir" ifadelerini kullandı.